www.hackcan.tr.gg
  FilisTiN
 















iste Bizim SonumuZ Bız Bukadar Dusmuz OlamayıZ LüTFen Biri Su KatLıyama Dur Desın

FlisTinLi KarDesLerimize Yarım

Yılbaşı akşamı  İsrail’in   Filistin’e saldırmasından sonra  hep medyayı takip ettim ah benim medyam ahhh........!!!!   İsrail’in kendini savunma hakkını kullanarak  Hamas’ı  bitirmek istediğini belirtirken birçok basında  İsrail’in orantısız güç kullanarak Filistin halkına zulüm yaptığını belirtmişlerdir.             İnsanın kanını donduran  bu olaylar Filistin’de yaşanırken bütün dünya liderleri adeta dillerini yutmuşlar sanki…!

Yıl 1967…

* 5 Haziran: İsrail uçakları, Mısır’daki havaalanlarını yerle bir etti. Suriye, Irak, Ürdün, Cezayir, Yemen, Sudan, Kuveyt ve S. Arabistan İsrail’e savaş açtı.
* 6 Haziran: İsrail ordusu Gazze’ye girdi.
* 7 Haziran: İsrail Süveyş’in doğusunu işgal etti. Ürdün ateşkesi kabul etti.
* 8 Haziran: Kahire ateşkesi kabul etti.
* 9 Haziran: İsrailliler Golan Tepeleri’ne girdi. Nasır istifa etti.
* 10 Haziran: SSCB İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesti. Suriye de ateşkesi kabul etti.

Verilen bilgiden de anlaşıldığı üzere Ortadoğu’nun sınırları, sadece 6 gün içindeki savaşlarla değişti.

 

Belçika Louvain Üniversitesi Öğretim Üyesi Bichara Khader 40 yılın ardından kaleme aldığı yazısında bu acı günleri şöyle anlatıyordu:

“İsrail Sina’yı, Golan Tepeleri’ni, Gazze’yi işgal ettiği gibi Batı Şeria’yı, yani Filistin’den geriye kalan % 22′lik toprağı da işgal etmişti. Zabadeh, köyüm, artık işgal altındaydı. Bu bir yıkımdı. Masumiyet dönemi bir göz kırpması kadar zamanda sona ermişti. Ama 1967, aynı zamanda, bir dirilme ânıydı. Bir gün içinde ötekini kavradım. 1967′den önce sadece genç bir Filistinliydim. Bunu kanıtlamam gerekmiyordu: Çocukken üstüme doğan ilk güneş Filistin güneşiydi.1967′den sonra Filistin, artık sadece çocukluğumun geçtiği memleketim değildi, gençliğimin davası, bir fikir, bir simge, hayatım boyunca tenime yapışan bir takıntı olmuştu. Gece gündüz benimleydi. Doğal olarak, birçok Filistinli ve Arap öğrenci gibi, bu davanın militanı oluyordum.”

Khader okumak için Belçika’ya gelmişti. 2 yıl sonra ülkesinden acı dolu haberler ve karmaşık hadiseler geldi. İşgal edilen Ortadoğu’nun pek çok ülkesinde savaş vardı artık ve 6 günde tüm bir Ortadoğu’nun kaderi değişmişti. Bunu gören Khader’in, diğer pek çok Filistinli ve Arap öğrenci gibi militan olduğunu yazması, işgal güçlerinin iddia etti tüm haklılık payını çürütmeye yetiyordu.

Yetiyordu diyorum çünkü 40 yıl boyunca İsrail savaş ahlakından çok uzak kaldı. Hala da bu ahlaksızlığı devam ettiriyor. Cephe gerisinde pek çok sivilin hayatına mal olan işgal, cephede dahi tüm anlaşmaların İsrail’ce ihlal edildiğini gösterdi. Cenevre’yi bile tanımadığını söyleyen İsrail’in tarihten iki örnekle benzerliği görülmektedir. Şöyle ki:

Birincisi, tıpkı Amerika’nın bir zamanlar yayılma politikası gütmek için ulaştığı bölgelerdeki yerlilere hayat hakkı tanımadığı gibi İsrail de işgal ettiği bölgelerdeki insanların vatanlarına sahip olmak istiyor, bölge yerlilerine ise tüm dünyanın gözleri önünde tüm dünyanın lanetlediği işkenceler uyguluyor. Mazin Qumsiyeh bu konuda şöyle diyor: “Bir zamanların Amerika modeli olan ‘yayılma kaderdir’ vizyonunu artık İsrail paylaşmaktadır.”

İkinci olarak da Akif Emre’nin benzetmesini aktaralım. Emre Yeni Şafak gazetesindeki yazısında İsrail’in işgal ettiği bölgelerde adeta bir “Siyonist kolonyalizmi” kurduğunu ifade ediyor. Bunun için de Güney Afrika örneğini veren sayın yazarın bu tabirini çok beğendiğimi ve yerinde bulduğumu söylemeliyim. Siyonist kolonyalizminin açılımı şu: İsrail’in işgal ettiği topraklarda, bölgeyi sömürmek pahasına olsa bir yönetim kurma derdi yok. Onun tek derdi işgal ettiği topraklardaki Filistinlileri yaşadıkları topraklardan sürmek ve onların yerine sömürgeci güçleri yerleştirmeye dayanan tamamen “stratejik” bir çaba. İki tarafın, her uzlaşma girişimde ortamı geren bir konu da şu ki, topraklarından sürülen mültecilerin vatanlarına geri dönmek istemeleri. Bu bağlamda evet, Güney Afrika’da kurulan İngiliz Kolonyalizminden farklılık taşıyor. Çünkü sömürü yönetime değil, uzaklaştırma mantığına dayanıyor. Bunun için yıllardır sürdüğü işgalle insanların göçe zorlayan İsrail, bir taraftan da Avrupa, Amerika ve diğer ülkelerden Kudüs, Gazze, Batı Şeria’ya yerleştirilmek üzere kalıcı Yahudi “transferi” taktiğini uyguluyor. Böylece “dağdan gelen bağdakini kovacak”, bu uzun sürecek olsa da.

Filistinliler yıllardır direnişteler. Onlar için bağımsızlık mücadelesinin direnişten başka yolu yok. Çünkü ne zaman masaya otursalar, bir sonuç alınamadan kalkıyorlar. Yapılan ateşkesler bir iki gün sürüyor, sonra füzelere karşılık taşlar yine mukabele ediyor. 80’li yıllarda başlayan intifada ile ideolojik açmazları yıkan Filistinliler son zamanlarda akıl almaz bir şekilde siyasi manevralara kapılarak birbirlerine düşmüş durumda. Filistinliler için “ yönünü kaybetmiş” demenin benim için elem verici bir yanı olsa da, yine de maalesef gerçek bu. İşgalci güçlere karşı direniş gösteren Filistinliler, hayali bir Filistin yönetimi için birbirleriyle mücadele ediyorlar.

İsrail mi? Filistinliler arasında yaşanan bu akıl almaz gerginlik devam ederken, İsrail ise Ortadoğu’da, Ortadoğu’yu bölen kilometrelerce uzunluğundaki Utanç Duvarını inşa etmeye devam ediyor. Yahudi yerleşim yerleri çoğalıyor. Cenevre Sözleşmesini hiçe sayan İsrail, devlet olarak var olma hakkının tanınmasını istiyor. Filistin’in asıl sahibinin kendisi olduğunu iddia ederek, Filistinlilerce istila edilen ülkede “nefsi müdafaa” yapma hakkını kullandığını söylüyor. Tüm bunlar olup biterken, Mescid-i Aksa içten içe çökertilmeye çalışılıyor.

Altı gün savaşlarının ardından 40 yıl geçti. Bir 40 yıl daha “artan teknolojik silah özellikleri”ni de düşünürsek bundan sonra yaşanacak bir 40 yılın daha Filistin işgalini Ortadoğu savaşına çevireceği mukadder. Zaten günümüzde olası bir Amerika-İran savaşından söz ediliyorken, Türkiye’nin de içinde bulunduğu sancılı günlere “dünya gebe” demek bir komplo teorisi olmasa gerek. Konuyu buraya getirerek, konu dışına çıkmak istemiyorum. Ancak Filistin meselesinin, İsrail’in varlığının Filistin tarafından tanınması ile son bulacağına inanmıyorum. Çünkü Filistin’de söz hakkına sahip tek bir merci yok. İsrail, meşru müdafaasına(!) her zaman haklı bir gerekçe bulacaktır çünkü. Bu baştan bir kabul ediş ile Filistinlileri kıyamete kadar direnmeye zorlamak anlamına gelmemeli elbette. Ancak Filistin’de Müslüman kimliğinin “sistematik” olarak silinmeye çalışıldığı gerçeği kabul edilmeden bu mesele bir çözüme kavuşmayacaktır. Bu konuda, Filistinlilerin İsrail’in devlet olarak var olma hakkını tanıması gerektiğini söyleyen Mustafa Akyol’a değil, aksine, İsrail’in ve Amerika’nın Filistin’deki Müslüman nüfuzunu ve kimliğini kabul etmeli diyen Akif Emre’ye katılıyorum.

//-->
Ads by Google
Akıllı Tahta EmkoTech
Kampanya EmkoTech'te. 4 Adet Akıllı
Yazı Tahtası Al, Notebook Hediyeli!

EmkoTech.com/AkilliSinif
Aksutour Vize İşlemleri
Profesyonel Takip Hizmeti Veriyoruz
0212 249 10 79 0532 323 95 14

www.aksutour.com

 

6 Comments so far

  1. hasan genis on June 17, 2007

    “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez, toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez!” (M. Akif ERSOY)

    ***

    Son günlerde Filistin’de yaşananlar, Türkiye’deki kardeşleri olarak, bizleri ziyadesiyle üzmekte. Sadece bizleri de değil, dünya müslümanlarını ve de vicdan sahibi tüm insanlığı.

    Çözüm olması için önce nuhatapların belirli olması gerekir. İsrail zaten birlik içindedir. Sorun sizin de yazınızda belirttiğiniz üzere Filintin’de yazık ki bir birlik kuurlabilmiş değil. Varlık mücadelesinini yapıdığı bir zamanda halen daha sen-ben kavgası yapılıyor. Ve bu İsrail saldırılarından daha kahredici bir durum.

    ****

    Duruma el koyacak güçlü bir müslüman irade, ne yazık ki yok. Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili olarak okumuş olduğum bir yazı (metni aşağıda) hep aklıma geliyor ve kendime sormadan edemiyorum: M.Kemal sağ olsa idi, Türkiye bu olaylara doğrudan müdahele etmez miydi?

    ***

    Filistin’e El Sürülemez! Mustafa Kemal Paşa Avrupa’ya İhtar Ediyor:

    Son günlerde ortaya çıkarılan bir belge Mustafa Kemal’in Arap âlemi ve Filistin meselesiyle ne kadar ilgili olduğunu ortaya koydu.

    Söz konusu belgeyi, Dünya Gündemi gazetesi ve Halka ve Olaylara Tercüman gazetesi yayınladı. Belge, İçişleri Bakanlığı Matbuat Umum Müdürlüğü antetini ve 20 Ağustos 1937 tarihini taşıyor. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Cumhurbaşkanlığı’na hitaben yazdığı ön sunuş yazısında “Bombay Chronicle gazetesinin 27.8.1937 tarihli nüshasında ‘Filistin’e el sürülemez, Kemal Paşa Avrupa’ya ihtar ediyor’ başlığı altında bir yazı intişar etmiştir. Bu yazının Türkçe örneği ilişik olarak sunulmuştur. Bu vesile ile saygılarımı tekrarlarım.” demektedir.

    Mustafa Kemal’in, Meclis’te yaptığı bu konuşmayı, önce, Ankara’da Türkçe yayınlanan Hakimiyet-i Milliye gazetesi yayınlamış. Hindistan’da yayınlanan Bombay Chronicle gazetesi de bu açıklamayı Hakimiyet-i Milliye gazetesinden almış. Aslı Ankara’da Milli Arşiv’de 030 10 266 793 25 numaralı dosyada saklı tutulan belgeye göre, Mustafa Kemal’in Kutsal Topraklar’la ilgili olarak Meclis’te yaptığı bu konuşmanın tam metni şöyledir:

    “Arapların Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu sözde istiklal kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine esir kıldıkları çok şayanı teessüftür. Arapların arasında mevcud olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyet’in mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız.”

    “Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki; buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmiyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyet’e lakayt olmakla itham edildik. Fakat bu ithamlara rağmen Peygamber’in son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin, Selahaddin’in idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında (altında) bulunmasına müsaade etmiyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allah’ın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam âleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur.”

    ***

    Saygılar,

  2. murat koçak on June 19, 2007

    Son günlerde yaşananlardan dolayı Filistin konusunda tek bir kelime etmek gelmiyor içimden. Kardeş kardeşin kanını akıtacak kadar firasetini kaybetmişse, bir vatana sahip olmanın anlamı ne? önemi ne?

    Bİlgilendirici yazı için teşekkürler…

  3. murat koçak on June 21, 2007

    Ancak, Hamas’ın hakkını teslim etmek gerekir. Kendilerine bir saldırı olmadıkça kavga çıkaran taraf olmadılar. Karşılarındaki gruba para yağdıranlara bakınca suçun kimde olduğu net anlaşılıyor.

  4. hayyimeyyit on June 22, 2007

    Türkiye -Allah muhafaza- Filistin’in durumunda olsaydı-Allah kurtarsın-, bize has laik-antilaik gruplarımız aynen Hamas-ElFetih gibi birbirini yiyecekti. İslam aleminde firaset eksikliği moda şimdilerde.
    Geleceğin aranılan siyaset bilimcisi : ) sen söyle, yanılıyor muyum?

  5. erdinç yasir on June 24, 2007

    hayyi demiş ki :) Geleceğin aranılan siyaset bilimcisi : ) sen söyle, yanılıyor muyum?
    — elcevap : yanılmıyorsun güzel bir tespit :) üstüme alınayım bari

    var olan gücü bölmek için dış mihraklar tarafından sokulan fitneler sonucunda malesef ki din kardeşlerini dünya nimetleri için (ihtimal ki vaad edilenler azımsanamayacak kadar önemlidir) satıp onlara silah doğrultabilecek kadar aciz olan bir topluluğa yardım edemeyen bizlerden dolayı Allahın yardımı kendi elinden onlara ulaşacaktır..
    kimse herhangi bir devletin o bölgeye müdahalesini beklemesin( en azından müslümanlara yardım amaçlı) bizler yine timsah gözyaşlarımızla ordaki şehit olan kardeşlerimize yanacağız onlar cennet bahçelerinde konaklamaya başlarlarken, ama gün geçtikçe yitirdiklerimizin farkında olmadan yaşamaya devam da edeceğiz..

    Allah sonumuzu hayr etsin ve bizi içine düştüğümüz egoizm çukurundan kurtarsın..

  6. felah on June 29, 2007

    hayyimeyyit,kardeşim, elbette yanılmıyorsun;tefrika çok iyi bir silahtır ve siyonizmin Yakındoğu(Ortadoğu)da yıllardır uyguladığı taktik budur.Bu fitneye müslümanlar da kimi zaman cahilliklerinden kimi zamandan da menfaatlerinin kurbanı olarak düşüyor.

    Irak’a olası bir saldırıdan bahsederken Türkiye’de durum ne olur, savaşa girer mi, dahil olur mu soruları sorulur ancak Filistin’deki nifak kaosuna benzer bir kaosu Türkiye’yi vuracağını söylemek zor. Filistin meselesinde Türkiye’ye(devlet bazında)düşen görev uzlaşmacı tavır sergileyerek bu meseleye uzak kalmamaktır. Ancak Halid Meşal’in Türkiye ziyareti hakkında kopan yaygaraları hatırlarsak Türkiye’nin henüz buna cesareti olmadığını söyleyebilriz; ya da Halid Meşal’in çok kritik bir zamandaki ziyaretine en iyi tavrın bu olduğunu söyleyenlerde de katılanlar vardır.

    Bir yazı daha ekledim Filistin hakkında, içeriği biraz daha değişik, oraya da bakılabilir.

    Can-ı gönülden teşekkürler…

    ***

    Amin Yasir, amin…

 
  Bugün 28 ziyaretçi (36 klik) kişi burdaydı!

Bu Bir www.htmlkodtakimi.tr.gg Hizmetidir.
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol